Bismillahirrahmanirrahim
إِنْ هَذَا إِلَّا قَوْلُ الْبَشَرِ
İn hâzâ illâ kavlul beşer(beşeri).
Kur’an-ı Kerim Muddesir Suresi
(74) 25. Ayet
Kur’an-ı Kerim Muddesir Suresi
24. Ayeti açıklanmasında Muğire Kur’an için “Şöyle dedi: "Bu, rivayet edilerek gelen bir büyüden başka şey
değil." Sözünün devamında, yani 25. Ayette belirtildiği üzere "İnsan
sözünden başka bir şey değil bu."diye ekleyerek sözlerini pekiştirdi:
“Ve o çok inatçı, insafsız şahıs, sözlerini tekit için şöyle
de dedi: (Bu) Kur'an (başka değil, ancak insan lakırdısıdır.) Allah'ın kelâmı
değildir, başkalarının sözlerinden düşürülmüştür. Halbuki, o şahıs Kur'an'ın
bir söz hârikası olup insan ve cin sözü olmadığını evvelce kavmi arasında
itiraf etmişti. Sonra o herif, kavmini memnun etmek için sözünü değiştirerek
Kur'an-ı Kerim hakkında asla lâyık olmayan isnadlarda bulunmuş, kendisini ilâhî
azaba lâyık bulundurmuştur.” (1)
Elmalı da benzer bir açıklama yapmaktadır. Ancak bu konu ile
ilgili kıssayı da vermektedir:
“24. hemen dedi ki: Bu Kur'ân, öteden beri öğretilegelen bir
sihirden başka bir şey değil.
Bu âyette geçen tabirinde iki mânâ vardır:
Birincisi; me'sur, yani öteden beri öğretilip rivayet
olunagelen; sihirbazdan sihirbaza öğrenile geldiği söylenen bir sihir demektir.
İkincisi; yü'ser, yani diğer sihirlere tercih edilecek,
beğenilecek bir sihir demek olur. Bu, "parlak sihir" mânâsına
"sihr-i mübin" demelerine benzer.
25. "Bundan aldatıcı bir albeni var" demiş oluyor
ve nihayet kararını şöyle veriyordu: Bu, insan sözünden başka bir şey değil.
Böyle deyip kararı bastı. Peygamberliği ve Kur'ân'ın Allah sözü olmasını inkâr
ediverdi ki, işte inatçı kâfirlerin Kur'ân ve Peygamber hakkında söyledikleri
nihayet budur. Bu, Allah'ın indirdiği kelâmı değil, Muhammed'in kendi söylediği
kitabıdır derler.
Olay tefsirlerde şöyle anlatılır:
Velid b. Muğire Peygamber (s.a.v)'in yanına gelmiş, Kur'ân
dinlemiş ve etkilenmişti. Kalkıp Mahzum Oğulları'na varmış;
"Vallahi, Muhammed'den az önce bir söz dinledim; ne
insan sözü, ne de cin sözü. Onun bir tatlılığı, bir hoşluğu var. Yukarısı
meyveli, aşağısı bolluk, zemini bol sulu. O kesinlikle üste çıkar, onun üstüne
çıkılmaz." demiş; buna karşı Kureyş: "Velid saptı. Vallahi, bütün
Kureyş sapacaktır." demişler, bunu işiten Ebu Cehil, "ben size onun
hakkından gelirim." deyip kederli kederli yanına varmış;
"Ey amca demiş, kavmin sana vermek için bir mal
topluyor. Çünkü sen Muhammed'den bir şey elde etmek için onun yanına
gidiyormuşsun."
Velid: "Kureyş bilir ki, ben onların malca en
zenginleriyim." diye cevap vermiş.
Ebu Cehil demiş ki: "O halde onun hakkında bir söz
söyle de kavmin işitsin, senin onu sevmediğini, inkâr ettiğini
anlasınlar."
Velid: "Ne diyeyim, içinizde şiiri, mısraları kafiyeli
kısa vezinli nazmı, kasideyi ve cin şiirlerini benden iyi bileniniz yoktur.
Onun söylediği bunların hiçbirine benzemiyor ki." demiş.
Ebu Cehil, "yok mutlaka bir şey söylemelisin."
deyince kalkıp kavminin toplandıkları yere varmış, "siz, demiş,
"Muhammed mecnun" diyorsunuz. Hiç kimseyi boğarken gördünüz mü? Kâhin
diyorsunuz. Hiç kâhinlik yaparken gördünüz mü? Şair diyorsunuz. Hiç şiir ile
uğraşırken, şiir söylerken gördünüz mü? Yalancı diyorsunuz. Hiç yalanını
yakaladınız mı?
Bunlara cevap olarak, "hayır, ama peki o nedir?"
demişler; "durun düşüneyim" demiş düşünmüş, düşünmüş "Bu,
öğretilegelen bir sihirdir; bu sadece bir insan sözüdür." demiş, onun bu
sözleri Kureyşlilerin hoşuna gitmiş, salonlarında bir alkıştır kopmuş ve onun
sözlerini alkışlayarak dağılmışlar.
Yukarıda geçtiği üzere bazılarının sözlerine göre bu olay
Müzzemmil ve Müddessir sûrelerinin iniş sebebi gibi nakledilmiş ise de Velid'in
dinlediği âyetlerinlerden olduğuna dair gelen rivayetlerden anlaşıldığına göre
bu, bu sûrenin başının değil, bu âyetlerin iniş sebebi olmuştur.” (2)
Bu kıssayı Kur’an-ı Kerim Muddesir Suresi18. Ayetinde yazmıştık. Kıssada adı
geçen kişilerin adlarının Kur’an-ı
Kerimde açıkça geçmediğini hakkı Yılmaz’dan da öğreniyoruz:
“Alak, Kalem ve Müzzemmil Sûrelerinde mal, mülk ve
evlâtlarına güvenerek tâğûtlaştıkları/azıp sapkınlaştıkları anlatılan sembol
kişilikler, benzer nitelikleriyle bu Âyetlerde de anlatılmaktadır. İlk vahiy
döneminde bu sembol kişiler muhtemelen Velid b. Muğîre, Ebûcehil, Abdü'l- Uzza
gibi insanlardı.
Kur'ân bunların isimlerini açık açık vermez, isimleri yerine
karakterlerini, sıfatlarını zikrederek uğrayacakları fena akıbeti açıklamakla
yetinir. Bu yaklaşım ve konuyu ele alış biçimi, verilen örneğin her zaman, her
çağda ve her yerde geçerli olduğunu gösterir.
Kısacası, Velid b. Muğîreler, Ebûcehiller, Abdü'l.Uzzalar ve
bunların grupları, yandaşları, arkadaşları, ortakları ve işbirlikçileri her
zaman vardır ve kıyâmete kadar da var olacaktır. Uğrayacakları kötü akıbet de
hep aynı olacaktır.
Mesajı genel olmakla beraber, yukarıda nitelikleri sayılan
kişinin Velid b. Muğîre olduğu kabul edilir. Biyografisine bakıldığında
gerçekten de doğduğunda kimsesiz olduğu, hiçbir varlığı olmadığı, sonradan mal.
mülk sahibi olduğu, Mekke ile Taif arasında deve ve koyun cinsinden sürülerce
hayvanı olduğu, Taif'te yaz. kış meyve veren bahçeleri bulunduğu, ayrıca 7 si
Mekke ve 5 i Taif doğumlu olmak üzere on iki evlât sahibi olduğu görülür ki, bu
özellikleri Sûredeki anlatıma oldukça uygundur.” (3)
Sabahattin Gencal, Başiskele- Kocaeli
Sabahattin Gencal, Başiskele- Kocaeli
-----------------
1. 1. Bilmen, Ömer Nasuhi; Kur'anı Kerimin Türkçe Meali Alisi ve
Tefsiri; http://www.tahavi.com/tefsir/074.html
2.
Yazır,
Elmalı’lı Muhammed Hamdi; Hak Dini Kur’an Dili;
3.
Yılmaz,
Hakkı; Tebyinul Kuran;
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder